28 Ağustos 2015 Cuma

Hayalet İstanbul'da P'Gell ile karşılaşıyor.


The Spirit (Hayalet), Amerikan çizgiromanının süper olmayan kahramanları arasında belki de en tanınmış olanı. Ama bunun Türkiye'de herhangi bir yansıması olmamış ne geçmişte, ne günümüzde. Sebebi, daha önce de kısaca bahsettiğimiz gibi, bir Will Eisner yapıtı olması mı diye düşünmemek elde değil. Yani İstanbul'a oryantalist bakışlar etiketi altında kritik yapalım derken, Türkiye'deki bir çeşit yahudi karşıtlığının çizgiroman platformundaki tezahürü ile mi karşı karşıya geliyoruz acaba? Bu bir soru notu olarak buraya düşülmüş ola...

Eisner'in çalışması 1940'da 16 sayfalık gazete ilâvesi biçiminde ilk olarak hayata geçmişti. O tarihten günümüze ve Eisner çizmeyi bıraktıktan sonrasında oldukça karışık bir rota izleyerek, farklı yayın evlerinde yeniden basımları yapıldı ve ayrıca farklı yazar-çizerler elinden de üretilmeye devam edildi.

Ele aldığımız hikâye ise, 6 Ekim 1946 tarihli 332 numaralı "Meet P'Gell", nam-ı diger; "P'Gell of Paris". Bu tarihten itibaren, Hayalet'in çapkınlıklar galerisinde hemen yerini alan P'Gell, aslında 3. dünya ülkelerinde çalışan bir Fransız doktorun sevilen, genç, sosyetik karısıdır daha öncesinde. Kocası görev başında öldürüldükten sonra hayal kırıklığına uğrayan, perişan P'Gell, suç hayatına yönelir. Değişmez bir şekilde daha sonra esrarengiz biçimlerde ölecek olan zengin adamları güzelliği ve cazibesini kullanarak ağına düşürür, onlarla evlenir ve paralarını İstanbul'daki suç imparatorluğunu finanse etmek ve nüfuz alanını geliştirip, yeraltını kontrol altına alabilmek amacıyla kullanır. Hayalet'i de kendisiyle beraber suç hayatına katmak için sürekli olarak baştan çıkarmaya çalışan bu femme fatale, daha sonra onu bulmak amacıyla peşinden Central City'ye taşınacak ve orada da bu yaşam tarzını sürdürecektir. Hikâyelerin kurgusu içerisinde zemini oluşturan 'Central City' ise, aslında New York'tur tabii.
Bu 7 sayfalık küçük eser ve kapak çizimi, serinin en tanınmış örneklerindendir. Bizi ilgilendiren diğer tarafıyla ise, bu çalışmaya bakarak Eisner'in İstanbul hakkında pek fazla fikri olmadığını söylememiz mümkündür. Girişte çoğru bir tarihi durum tespitiyle bizi İstanbul'a taşıyor olmasına rağmen bütününde kapak tasarımı ve birkaç güzel cami çiziminden gayrı mekânı fazla tanımlayan bir şey göremiyoruz. Arabik kapı ve pencereler, adının sadece İspanyolcada karşılığını bulabildiğim cellabiye giyimli Picar, fesli kalpaklı bir takım garip şahsiyetlerle oryantal bir zemin oluşturulmuş olduğu söylenebilirse de bunun İstanbul ile fazla bir ilgisi bulunduğunu kabul etmek zor. Karşı tez olarak da "zaten buna çok mu gerek var?" demek te mümkün elbet ama o taktirde bize lâf paralamak için mahana kalmayacaktır takdir edersiniz ki...

Buna rağmen, bir büyük ustanın elinden çıkma bu eseri okumak ve incelemek ayrı bir keyif. Tabii bu arada, "şu Hayalet de nereden neş'et etmiş acaba?" gibi serinin başlangıcına yönelik bir soru takılacaktır akla herhalde. Bunu da yakın zamanda yeni bir ilk hikâye ile telâfi ederiz umarım.

4 Ağustos 2015 Salı

5 Kozmik Hikâye

Çizgili-çizgisiz
5 Kozmik Hikâye
~~~~
 Benzersiz Çözüm (Sole Solution), 
Eric Frank Russell / “Fantastic Universe”, Nisan.1956
 Son Soru (Last Question), 
Isaac Asimov / “Science Fiction Quarterly”, Kasım.1956
 Büyük bir Karanlık Gelecek (There Shall Come a Great Darkness), 
Bob Toomey & Alfredo Alcala / “Creepy”, Temmuz.1978
 Tanrı’nın Dokuz Milyar Adı (The Nine Billion Names of God), 
Arthur C. Clarke / “Star Science Fiction Stories No.1", Şubat.1953
 Son (The End), 
Shel Silverstein / “Playboy”, Aralık.1970

Felsefenin başlangıcı kadar eski temel düşünsel sorunlardan en temeli hakkında yazmak, çizmek pek kolay iş değildir, genellikle inanç faktörüyle karşı karşıya gelinir. Bunun paralelinde ise konu esas olarak çok boyutlu bir bilimsel çalışma alanıdır da.

Geçtiğimiz yüzyılda bu konu üzerine yazan-çizen önemli isimlerden alternatif yaklaşımlar sahneleyen, 5 güzel hikâyeyi seçerek bu dergi çalışmasını yaptım. Çevirilerin biri hariç hepsi benimdir. Russell'ın, Toomey & Alcala'nın ve Silverstein'in eserleri türkçeye aktarılmamıştı bildiğim kadarıyla. Asimov ve Clarke'ın hikâyeleri ise birer bilimkurgu derlemesinde yer almışlardı. Asimov'unki o çeviri. Clarke'ın etkileyici yapıtını ise ilk olarak X-Bilinmeyen adlı BK dergisinin Haziran 1981 sayısında okumuş idim. Bugün itibarıyla hikâyenin orijinal metni ile bu çeviriyi karşılaştırma gereği hissettirecek çok şey bulduğumu söyleyeyim. Açıkçası, eserin dejenere edildiği söz konusu (çevirmeni bile belli olmayan) çeviriyi sizlerle paylaşmayı saygısızlık olarak gördüğüm için kendim yeniden çalıştım. "Büyük bir Karanlık Gelecek" adlı ismi gibi karanlık bir mizah da içeren rahatsız edici çizgihikâye ise Creepy kaynaklı olmakla birlikte, bizim Korku'larda yayınlanmadığını zannediyorum.
Böylece uzun bir aradan sonra minik 'dergicilik' uğraşımıza farklı bir bakış ile beraber dönmüş olduk. Umarım beğenirsiniz. :)