18 Ekim 2012 Perşembe

Akşam Saat 5'de - Hernu & Bucquoy

1986

6 yorum:

  1. Basit ama bir o kadar da güzel. Zira hayatın içinden..

    Tüm öyküyü anlamlı kılan bir detay çizmiş ziser. Tek bir karede görünüyor ve sanki diğer karelerde görünmemesi için özel çaba sarf edilmiş. 7. karedeki "boş sandalye". Yalnızlık! Öyle olmasaydı kahraman da saat beşte evine dönenler arasında olurdu, değil mi? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı hissi yakalamış olmamıza rağmen sandalyeyi farketmemiştim doğrusu. Şimdi daha güzel oldu.

      Ve kesinlikle öyle, bu bir sayfalık komik ama hüzünlü hikâyede hâkim yalnızlık vurgusu, tesbit ettiğin gibi o boş sandalyede simgeleşiyor sanki.

      Sil
  2. çok şey anlatan bir sayfalık hikaye...
    teşekkürler sevgili stoktan...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı yazar-çizerin yine aynı karakterin başından geçenleri anlattıkları diğer hikâyelerini de çevirmek isterdim ama bloğu poşete sokmayalım dedim. :)

      Sil
  3. “…diğer hikâyelerini de çevirmek isterdim ama bloğu poşete sokmayalım dedim. :)”

    Fazla bulaşmamakta fayda var eğer aynı kişi ise konuştuğumuz. :) Bu adamın kalbi fesat Stoktan, onun yüzünden ne Tenten’e ne Kaptan’a ne de Milano bülbülü Bianka’ya eski gözle bakamıyorum. Hatta sevimli köpeği Milu bile masumiyetini kaybetti. :)

    Çizer, öykünün kahraman tiplemesinde Jan Bucquoy’un suratını kullanmış. Şimdilerde saçı-sakalı ağarsa da, o boncuk gözler ve çılgın bakışlar kendisini ele veriyor.

    Gördüğü her bayana ağzının suyunan akması işin bütün duygusallığını yok etmişken havada uçuşan kırmızı kalp çizimlerini abartılı buldum. Kahramanımızın bir yalnızlık problemi yok demiyorum, var elbette. Ama bence asıl sorunu, bu derdin besleyip büyüttüğü abazanlık… Her baktığını Gustave Courbert’in “origin of the world” tablosu gibi görüyor… :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bucquoy'yı ilk tanıdığımda çok kızmıştım. "kültürel değerlere böylesine saldırmak ancak vandalizmdir, anarşizm değil" diye düşünerek... sonra yine kendime "bak işte, adamın da yapmak istediği bu zaten... seni sinirlendirmek" deyip geçmiştim. Şimdi daha sakin bakıyorum.

      Evet, karakter Bucquoy'nın ta kendisi. Hâl böyle olunca da yalnızlık vurgusunu biraz abartmış olmamızda haklı olabilirsiniz :) ama buna bizi o son karede deftere düşülen not zorluyor. Üstelik diğer hikâyelerden de oldukça ayrı duruyor bu sayfa. O zaman da düşünmeden edemiyorum, sakın Bucquoy'un saldırganlığının altında yatan da bu gerçek olmasın, anarşizm bahane...? Hazret belki de bunu dışavurma isteği duymuş olabilir "Nedendir bilmem" ile, tabi kendi tarzı dahilinde, kalpler ve salyalar arasında. :)

      Ve dünyayı Gustave Courbert'in gözüyle gören, fena halde yalnızlıktan muzdarip, bir eski dost vardı, sırf daha fazla yalnızlaşmamak için maskaralıklar yapardı arkadaş topluluklarında. Bu hikâyeler onu hatırlatmıştı bana ilk bakışta. Sadece karakter olarak değil, tip olarak da. Sonra çizerin Bucquoy olduğunu farkedince, 'Tintin en Suisse'in kapağı geldi gözümün önüne, Tenten'in hâli ve Bucquoy'nın 'o' harfi, "Hay Allah! şu işe de bak!" dedim. :))

      Sil