25 Ocak 2013 Cuma

Sandberg - Alfonso Font


Sandberg, Baba ve Oğul
"Sandberg, Père et Fils"
yazan: Patrick Cothias
çizen: Alfonso Font
1977 - Pif Gadget

Font'un 1975'de Paris'e yerleşmesiyle birlikte 'Pif Gadget'e çizmeye başladığı dizi fazla uzun sürmemiş ve 1977'de dergi yönetimi tarafından, 'gençlik odaklı' bir yayın olan Pif'e pek uygun düşmediği gerekçesiyle baba-oğul Sandbergler yayından kaldırılmış.

Pek de bir önemi olmayan bu küçük hikâyeyi, hem Alfonso Font üstadın elinden çıkmış olması, hem de daha önce 'Dieter Lumpen' ile bir giriş yaptığımız İstanbul'a oryantalist bakışlar çalışmasına iyi bir örnek oluşturması bakımından seçtim ve çevirdim. Hikâye ve çizim bu konuda o kadar klasik örneklerle dolu ki, hem okumanızın tadını kaçırmamak hem de zaten fazlaca açıklamaya gerek bırakmıyor olması nedeniyle sadece birkaç hususdan kısaca sözetmekle yetineceğim.

- Hikâyede "Türklerin millî içkisi" ile ilgili ufak bir karışıklık olmuş sanırım, gerçi ne de olsa ikisi de beyaz. Sanırım bir çocuk dergisinde yayınlanmanın getirdiği sıkıntı.

- "Türk yetkililer ceza yasalarıyla pek de şaka yapmazlar." lâfına bayıldım, sıkı bir 'Midnight Express' çağrışımı yaratıyor ama film henüz daha çekilmemişti (1978). Tabi Türkiye yargı ve infaz sistemi ile ilgili bu izlenim sadece malûm filmle açıklanabilecek gibi değil.

- Hikâyenin (özellikle) kahramanlarımızın kıyafetlerini ve Pontiac taksiyi gözönüne alarak 1960-70'lerde geçtiğini söyleyebiliriz. Bu noktadan bakıldığında, Türk giyim kuşam anlayışı (resmî - gayrı resmî) pek dikkat çekici (!) oluyor.

- Ayrıca hikâyenin bir 'otel' hattâ 'oteller' reklamı gibi görünüyor olmasını da eklemek lâzım.

6 yorum:

  1. Daha başlarken işin adını koymuşlar: “Türkiye, Doğu’nun kapısı”… Batılılardaki bu fes takıntısı öldürecek beni. :) Öykünün sonundaki polis tiplemesine çok güldüm. Yahu ne polisi bal gibi zaptiye diyeceğim ama hepsinin boynunda da kravat var, işin içinden çıkamadım.

    Sıcağı ve güneşi İstanbul’dan kat be kat fazla sürüyle Avrupalı Akdeniz kenti var ama illa da çöl algısı var ya, İstanbul deyince kahramanlarımızın aklına bol güneşli günler geliveriyor. Koca koca Meksika tipi kaktüs silüetini bile eksik etmemişler, hay siz çok yaşayın.

    Haksızlık etmeyeyim, bizden kırıntılara da rastlamadım değil, mesela “iti an, çomağı hazırla!” :) :)

    Midnight Express adı geçtiği için aklıma geldi. sanırım Anthony Quinn’in bir lafıydı ve şuna yakın bir şeydi: “Korkmadan kendinizi eleştiren filmler yapın, yoksa Midnight Express türü filmleri başkaları yapar üzülürsünüz.”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fes konusunda hep söylerim, batılılara benzeyeceğiz diye fesi bırakıp şapka giymekle yanlış yaptık diye. Düşünebiliyor musunuz, adam turist, üstad Font gibi o da bir İstanbul kurmuş kafasında, ama gelip bir bakıyor ki fes mes yok. Ne büyük hayâl kırıklığı... :) "Yahu bu şapkalardan benim memlekette de var, buraya niye geldik o zaman?" demez mi zavallı?

      Bakın zaptiyeye gerekli hassasiyet gösterilmiş bence, kravatı takarak asrîleştirmiş Türk polisini üstad. O kadar da değil yani...

      "İti an...", Fransızcada "Quand on parle du loup...(kurdu an)", İngilizcede "Speak of the devil...(şeytanı an)" devamları farklı olmakla birlikte tamamen aynı anlamı taşıyan ifadeler. Bu tür deyim ve ata sözlerinde öyle çok benzerlik var ki, insan şaşıyor bazen. Yalnız orijinal metinde loup (kurt) yerine, louf (deli, kaçık) kullanılmış, böyle bir kullanımını bilmiyorum, belki de kelime benzerliğinden istifade ederek arkadaşı Arsen'e daha uygun olacağını düşündüğü şekilde söylemiş olabilir (Espri olarak bahsettiniz ama, bana çeviriyi izah etme şansı vermiş oldunuz böylece. :) ).

      Midnight Express konusunda aktardığınız o söz (keşke kaynağından emin olabilsek) ders gibi. Ve biz hâlâ bunu başarabilmiş değiliz. Yani onlar kadar ve hattâ daha fazla bizim de yiyecek çok fırın ekmeğe ihtiyacımız var bu hususlarda. :)

      Sil
  2. Ayranın servis edildiği bardaklar da ilginç. Kadeh formu vermiş Font: Olasılıkla bu içkinin alkollü bir şey olduğu yanılgısına sahipmiş. Maceranın yarısı da Etap Otel reklamıydı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayranın tarifini vermeseler ben de öyle düşünecektim. Gerçi belli mi olur, zaten benzeri nedenlerle dergiden sepetlenmişler. :) Etap'ın çok açık reklâmı yapılıyor. Parayla daha iyisi olmaz. Belki de parayla olmuştur, kim bilir? :))

      Sil
  3. Bu hangi yilda ve PIF'in kacinci sayisinda yayinlanmis?

    YanıtlaSil