18 Ekim 2014 Cumartesi

Müezzinin Şarkısı



"Müezzinin Şarkısı" ile kastedilen elbette ezan. Pek çok yabancı kaynakta böyle adlandırılır ezan, kelimeyi başka türlü açıklayamadıklarından olsa gerek. Hatırlarsanız "Karakulak'ın Doğusu"nda da ilk sayfada aynen böyle geçiyordu...



(Tahminen) Fransız sanatçı Roland Warnauts'un 1990-1992 arasında yayınlanan "Une aventure de Romain Bataille" adlı üç kitaplık mini dizisinin ikinci kitabı "Le chant du Muezzin" (Müezzinin Şarkısı).



Hakkında bir bilgiye erişemediğim yazarın görebildiğim tek eseri de bu üç kitap ve bizi ilgilendiren özelliği ise Le Chant du Muezzin'in tamamının 1. Dünya savaşı öncesinin İstanbul'unda geçen (nisan 1914) bir casusluk hikâyesi olması.




Sanatçı çok sayıda İstanbul görüntüsünü ayrıntılı ve doğru çizimlerle hikâyenin arka planında değerlendirmiş.


* Gabby'e teşekkürümle...

4 yorum:

  1. Karakulak'ı okurken gözüme ilişmiş, Stoktan'ın Ezan diye çevirmemesinde bir hikmet vardır mutlaka demiştim, gayet net hatırlıyorum... :)

    Öte yandan, ezanı Müezzinin Şarkısı olarak niteleyen ecnebiler farkında olmadan bir döngü yaratmışlar bu tanımda. Müezzin de "Ezan Okuyan" anlamına geldiğine göre, Müezzinin Şarkısı, deyince Ezan Okuyanın Şarkısı = Ezan, gibi bir abukluk oluşuyor. Daha kötüsü de var tabi: meseleye Müezzinin şarkısının şarkıcısının şarkısı = Müezzinin Şarkısı şeklinde baktıklarının farkında olmadıklarını düşünmek de mümkün. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi yakalamışsın Hakan, aklıma gelmemişti bu. Ben de Müezzinin bir kelime anlamı olduğuna kafa yorduklarını sanmıyorum hiç. Bu işi yapanlara bu ad veriliyor diye düşünüp devam etmişler, öyle anlaşılıyor. :)

      Sil
  2. Çocukken turistleri gözlemlemeyi çok severdim. Üç-dört kişilik turist aile, adambaşı değil de tek bir simit alır, önce anne veya baba simiti çekingen bir ısırıkla teste tabi tutar, sonra sırayla diğerleri dener ve bu arada hem yorumlar hem de yürürlerdi... Nereleri incelediklerine ve buna benzer hal ve hareketlerine dikkat kesilirdim. Artık o yoğun merak çocuklukta kalsa da, yabancı bakış açısına bi’ şekilde yine kayıtsız kalamıyorum. :)

    Daha önceki örneklerde bazı hayal kırıklıklarımız olmuştu, bu yayın diğerlerine kıyasla daha yoğun bir İstanbul görselliği içeriyor. Örneklediğiniz ilk karedeki Galata köprüsü kenarında bekleyen küçük vapur, geçmiş yıllardan bazı anılarımın canlanmasına vesile olmuştu. İşletmesini yıllarca bir İtalyan şirketinin yaptığı, Eyüp-Eminönü arası çalışan bu Haliç vapurcukların isim yerine numaraları vardı. Yolcu koltukları ve iç kaplama dekorasyonu ahşap ağırlıklıydı ve gerçekten çok hoştu.

    Yine memuriyet yıllarımda, önünden sayısız kez geçtiğim Mısır çarşısının içindeki, deniz tarafı kapısının hemen yanındaki, Tony Curtis, Robert de Niro, Kraliçe 2. Elizabeth, Atatürk gibi nice önemli ismi ağırlamış yüz yıllık Pandeli Lokantası Fransız çizerin de dikkatini çeken ayrıntılar olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O küçük vapurları ben de çok severdim. Dediğin ahşap donanımlarıyla çok sıcak ve eski evleriyle eski İstanbul'u yansıtan pek zarif araçlardı, eski tramvaylar gibi. O yüzden o kareyi ben de pek sevdim. Yakın zamana kadar da birkaç hat üzerinde nostaljik ve turistik sebeplerle sefere devam ettiklerini hatırlıyorum. Hâlâ sürüyor mu bilmiyorum.

      Pandeli lokantasındaki sahne dört sayfa sürüyor. Tarihî bilgi olarak ta doğru, Pandeli 1901'de kurulmuş. Hacı Salih'te, Hacı Abdullah'ta sayısız defa damağımı şenlendirmişimdir ama ben de adını çok duymama rağmen Pandeli'nin hiç tadına bakma fırsatı bulamamışımdır.

      Zaten eserdeki bu türden detaylar bana Roland Warnauts'un İstanbul'u tanıdığına dair ipuçları veriyor. Kitapta kullandığı materyali de kendi toplamış olabilir İstanbul ziyaret(ler)inde

      Sil