27 Ekim 2013 Pazar

Karakulak'ın Doğusu - Ceppi

À l'est de Karakulak
Daniel Ceppi
1978, siyah-beyaz, 1986, renkli
Çeviri ve düzenleme: Stoktan

İsviçreli sanatçı Daniel Ceppi, 1977'de başlayarak, yaratıp, yazıp-çizdiği "Stéphane Clément, Bir Gezginin Serüvenleri" dizisini, kendine sağladığı ün ile birlikte 2012'ye kadar 14 kitap halinde sürdürmüş.
Eserin kahramanı seyyah Stephane bu dizide, İtalya, Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Özbekistan, Türkistan hattındaki yolculuğu sırasında başına gelenlerle karşımıza çıkıyor. 

Ceppi, söz konusu ülkeleri kitaplarında görsel olarak ve kullandığı döneme ilişkin olgusal dayanaklarıyla da oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtmış. Bunu kendi gözlemlerine dayanarak yapıp yapmadığına dâir bir veri yok elimde ama en azından bir takım materyallerden yararlandığı, söz konusu kitabımızda da göreceğiniz gibi gayet açık.

Bir kaç örnekle sürdürdüğüm, 'Batı çizgiromanında İstanbul ve oryantalizm' çalışmamın bir halkası da Ceppi'nin bu eseri oldu. Yukarıda dediğim gibi, sanatçı elden geldiğince sağlam zeminde durup, saçmalamamaya çalışmış olsa da, batılıların genlerine işlemiş oryantalizm hastalığından tam olarak kurtulabildiğini söylemek yine de mümkün değil.

Göreceğiniz gibi, hikâye boyunca İstanbul'dan başlayıp, Gürbulak sınır kapısına kadar süren olaylar dizisinde, bol miktarda karşılaşa- cağımız türk tiplemelerinin ortak özelliği, Kirli sakallı, pejmürde kılıklı, çirkin herifler olmaları. Ceppi, kafasında yer etmiş olan bu kırsal kökenli Anadolu erkeği tipini, neredeyse çizgilerindeki tüm karakterlere genellemiş. Ayrıca yine gözden kaçmayan bir diğer detay ise, bir-iki kare haricinde, bu altmış sayfada Türkiye'nin kadınlarından eser olmaması.

Buna rağmen Karakulak'ın Doğusu, gerçekçi İstanbul çizimleri ve buğulu Anadolu atmosferinin yanı sıra, frankofon dünyasında iyi bilinen bir serinin ikinci kitabı olması sebebiyle de ilgimizi hakkediyor.

Not: 1977-80 arasında dizinin ilk üç sayısı siyah beyaz olarak Metal Hurlant'da tefrika edildikten ve Les Humanoïdes Associés tarafından kitaplaştırıldıktan sonra, 1986'da Ceppi tarafından yeniden çizilip, renklendirilip Casterman tarafından tekrar basıldı. aşağıda aynı sayfanın aynı sanatçının elinden sekiz sene arayla çıkmış çizimleri. Türkçe metinlere dikkat! Fazla söze ne hacet;
1978
1986

9 yorum:

  1. Ben erkeğin çevik ve vurdulu kırdılı olanını severim diye düşünmüş bu çeviriyi yapan şahıs herhal.O değilde şu casterman harbiden çok güzel çr'ler yayınlamış avaxhome da hala bazen rastlaşıyoruz ve elimde olmadan indirip bakıyorum ve çok güzel olanları var fransız kalsam da çizgiler güzel be yetmezmi ki.Stoktan senin stok bitmez be azizim hele bu frankofon deryasında ühüüüü.Metal hurlant tan gir avcı blekden çık bizde avcı blek diye zamanında bir dönem yayınlanmış olan petit trappeurlar var ki libgen.org da var hala.Yani frankofon bir ayrı derya.Bu arada cumhuriyetimiz kutlu olsun diyeceğim umarım allah bu millete akıl fikir verir.
    serdary67

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Frankofonları keşfetmek başlıbaşına bir iş Serdar bey, bu hususta ansiklopedik kaynaklar bile yeterli olmuyor. Biz de olduğu kadarıyla deyip yetiniyoruz.
      Sizin de Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.

      Sil
  2. Harika… Teşekkürler Stoktan.

    Yaklaşık üç yıl önce tesadüfen görmüştüm Daniel Ceppi’nin Les Humanoïdes Associés (1978) kapağını. Dikkat çekici güzel bir kapaktı. Sanırım Karaköy’deki Perşembe Pazarı ile Bankalar Caddesi arasında kalan arka sokaklardan biri resmedilmişti.

    Derginin tamamını bulup inceleyememiştim. Sadece 1939 Erzincan depremini manşetten veren Milliyet gazeteli kareyi bulabilmiştim. O yıllar için köprü üzerindeki araç sayısı ve yoğun trafik bayağı bir abartılı gelmişti bana.

    Sizin çevirinizdeki mevcut kareyle sözünü ettiğim kareyi yan yan getirdim, çizer dediğiniz gibi, gazete logosu dahil bayağı bir revizyon yapmış. :)

    Henüz okumadım, hızlıca inceledim ama sanki çizimlerdeki yenileme biraz aceleye getirilmiş gibi. Mesela 7. sayfadaki “Ah biliyorsun, Türk yemekleri…” diyaloğunun olduğu karedeki Alice’in yüz hatları…

    http://i44.tinypic.com/2s0cllt.jpg

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O 78 baskısı kitap kapağı içerikte olmayan bir çizim. Sirkeci- Kapalı çarşı veya Sultanahmet arasındaki arka sokaklar olabilir. Oralarda bir otelde kalıyorlar.

      78-86 çizimlerinin karşılaştırması Ceppi'nin tarzının nasıl evrildiğini, ve yumuşadığını görmek açısından çok hoş. Çizimlerde acelecilikten ziyade, bazı adlardaki nedenini anlamadığım sıkıntı dikkat çekiyor. Bir yerde Karaköy kutuköy olmuş. 78'de Galata köprüsüyken, 86'da Karaköy köprüsü olmuş. Ama eski çizimlerdeki berbat türkçe balonların düzeltilmesi iyi olmuş.

      3. kitabı da merak ediyorum doğrusu, renklisini bulursam onu da çalışmayı düşünüyorum. Devamlılık açısından da gerekiyor. iki-üç sene evvel bulmuştum ama kaybettim, bakalım bir yerlerden çıkar umarım.

      Sil
  3. Ben de henüz okumadım, ama hikayenin geçtiği tarihi saptamak için şöyle bir bakınıp Gabby'nin de dikkatini çeken Milliyet manşetini göndüm. Gümüşhane, 3000 ölü, 1942 Tokat-Erbaa depremi olsa gerek. Oradan yola çıkınca Ceppi'nin Türkleri kaba saba çizmesi bir yana batılıları da çağından fazla ileri çizmiş gibi geldi bana...

    Üzerinde epey uğraşılmış bir iş gibi görünüyor. Mekan ve tarih araştırması oldukça sağlam hissi uyandırıyor. Tabi ki batılı bakışının kaçınılmaz bir yansıması da gözleniyor. Ayrıca Temiz Çizgi şablonları ve bakış açısı "temiz olmasın" gayretiyle :) öyküye uyarlammış hissine kapıldım biraz da.

    Eline sağlık diyor, çok teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deprem mevzuu beni de düşündürmüştü. Memleketin deprem kronolojisine baktım, kuvvetli depremler arasında Gümüşhane yok. Gümüşhane zaten 1. derece deprem bölgesi değil. Daha ziyade Erzincan depremlerinden etkilenmiş. Tokat Erbaa'dan çok 1975'de Diyarbakır'da 3000 ölü var. Tarih olarak daha uygun. Tokat zaten çok eski. Bence Gümüşhane'yi sallamış Ceppi.

      Kıyafetler, hippivari kimi haller (uyuşturucu gibi), çulsuz Avrupalı genç hippilerin 68 sonrası dönemdeki oryantalist doğu merakıyla oralara gidip, bazen senelerce kalmaları (özellikle Hindistan'a) bana hikâyenin 68-75 arasında geçtiği izlenimini veriyor. Yani ilk çizim tarihi için aktüel bir iş gibi geldi bana...

      Sil
    2. İyice karıştı!... :) Kitabın siyah-beyaz ilk çiziminde o gazetede Gümüşhane değil, Erzincan yazıyor. Ceppi gene emin olamadığım bir nedenle bunu daha sonra değiştirmiş. Karakulak Gümüşhane'de tasvir edildiği için olabilir. Depremi yakına getirmiş. Yukarıda Gabby'nin verdiği linkte yapmış olduğu karşılaştırmada o kare mevcut. Yani şehir adı bir yana, 1975 ve 3000 ölü sabit olarak tarihi 1975 diye tesbit edebiliriz.

      http://i44.tinypic.com/2s0cllt.jpg

      Sil
    3. Ortamda bir tane bile 60'yı yıllar pissi veren bir otomobil olmayınca doğrudan araç modellerine saplanıp "40'lar herhalde" demiştim. Deprem meselesi de pekiştirmişti bu yorumumu... Hikayeyi 70'lere çekersek Ceppi'nin doğu ile batı arasındaki farkı uçurum olarak değerlendirdiği daha da belirgin bir hal almış oluyor, sanırım...

      Sil
    4. Arabalarla ilgili dediğin çok doğru. Muhtemelen Ceppi fotoğraflardan yararlanarak çizmiş bir çok kareyi. Zaten Haliç, köprü, vapur resimleri başka şekilde olmaz. Yararlandığı fotograflar da eski tarihli olabilir kuvvetle muhtemelen. Hâl böyle olunca kafa karışıklığı yaratması doğal.

      Doğuyla batı arasındaki farkı uçurum gibi görmek oryantalizmin doğasında olan bir şey zaten. Üstelik de o uçurumun hiç kapanmayacağı varsayımıyla yaklaşmak... Aslında fazla uzağa gitmeye gerek yok. Batı aydınlanmacılığının tornasından geçmiş bizim aydınımız bile kendi toplumuna bu gözle baktıktan sonra, Ceppi bakmış çok mu?. :)

      Sil