(Garip bir intihal vak'ası)
Bir zamanlar Akbaba...
Akbaba dergisi 1922'de eski
harflerle yayınına başlayıp, 1933'de lâtin alfabesine geçip, 1977'ye kadar
hayatını sürdüren (55 yıl) kendi alanında en uzun ömürlü süreli yayındı.
Kurucuları, yeni nesillerin pek de tanımayacağı Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan
Seyfi Orhon'du. Aktüel, politik ve biraz da erotik kapsamlı bir mizah
dergisiydi. Yani, Gırgır, Fırt vs ekolünden önce Akbaba vardı.
Zengin içeriğe sahip derginin hep zengin bir yazar-çizer kadrosu da
olmuştu. Ben yetiştiğim devreden örneklersem; Başyazar Yusuf Ziya Ortaç, Aziz Nesin, Nimet Arzık, Şemsi Belli, Adnan Veli,
Ergin Ortaç, çizerlerden; Necmi Rıza, Zeki Beyner, Burhan, Cafer Zorlu, Semih
Balcıoğlu, Mim Uykusuz, Bülent Şeren, geçmişde Cemal Nadir, Ali Ulvi, Ramiz
Gökçe, Münif Fehim sayılabilir bir çırpıda.
Başyazarın politik makalelerinin
devamında, genelde tamama yakını sol kabul edilen yapıda bir kadronun elinden
çıkma Mizah öyküleri ve karikatürlerin aralarında fıkralar, bir-iki şiir, bir
öykü çevirisi, tarihten derlemeler, bir ya da iki tam sayfa süreli çizgi roman
ki bunların bazıları edebiyat uyarlamaları oluyordu, ve gitgide arka sayfalara
doğru dünya karikatüründen örnekler içeren sayfalar yeralmaktaydı. Unutmadan, Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz'ının ilk yayın platformu da bu çizgiroman sayfalarıdır.
Bir diğer not da, bu dünya karikatürleri her nedense, Fransız, Amerikan kökenli
hafif erotik nitelikli işlerdi 60'lı ve 70'li yıllarda. O devrin Türkiye'sinde
biraz Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibiydi ama olsun,
çağdaşlaşıyorduk ya!
Şimdi dönüp baktığımda, nostaljik
keyfinin yanı sıra, dönemle ilgili aydınlatıcı belge niteliği taşıdığını da
düşünüyorum bu derginin. Bugün yakın tarih üzerine tartışılan pek çok konuda,
doğrusu-eğrisiyle, o zamanın ruhunun yansıdığı bir kaynak.
Asıl konumuz Akbaba'nın tanıtımı
olmamakla birlikte, bir önbilgilendirmenin tanımayanlara faydası olacaktır diye
yaptım bu özeti. Şimdi gelelim Ülkemin mizah dergisinin, Almanın Hafiye
çizgiromanıyla karşılaşmasının hikâyesine;
3~4 sene kadar önce Almanlar
çizgiroman üzerine neler üretiyorlar diye bakınırken, 1950-59 arasında ses
getirmiş, Manfred Schmidt (1913-99)
adlı çizerin Nick Knatterton adlı
çizgi dizisine rastgelmiştim. Bir tür dedektif, Sherlock Holmes parodisi olan
çizgiromanın kahramanı Holmes gibi pipo içer, Holmes'un ekose pelerinine
karşılık ekose takım giyer. Hedef kitlesi daha ziyade yetişkinler olan Nick
Knatterton, Almanya'da yayınlanmaya başladıktan sonra Schmidt'in özgün çizgi ve
anlatım tarzıyla kısa sürede büyük başarı kazanmış ve sanatçının stüdyosunda
animasyon haline de getirilmişti.
İşte bu karşılaşma beni doğrudan
Akbaba'lı yıllarıma götürüverdi. (Milliyet Çocuk'a da götürebilirdi ama ben MÇ
yıllarında bir erişkin olarak artık çocuk dergileriyle hemhâl olmuyordum). Daha
sonra araştırmaya giriştiğimde, Nick Knatterton'un aynen hatırladığım gibi 1965
yılında Akbaba'da yayınlandığını buldum. Eğer 30 yıl kadar önce bir gaflet
anında aile kararıyla yaklaşık 12~13 senelik eksiksiz Akbaba birikimini yok
bahasına satmamış olsaydık her şey çok daha kolay olacaktı benim için. Tabi iş
bu kadarla bitse yine iyiydi, asıl hikâye bununla başlıyor.
Evet, Nick Knatterton 1965 1. sayı itibariyle Akbaba'da Zehir Hafiye adıyla yayınlanmaya
başlanmıştı. Zehir deyince hemen bilenler bağlantısını kurmuş olacaktırlar,
70'li yıllarda Nick Knatterton'un bazı hikâyeleri Milliyet Çocuk'da da yayınlanmıştı,
Halit Kıvanç çevirisiyle ve aynı adla... Buradan
geri giderek baktığımızda, sanıyorum Kıvanç, bu çevirilere 1965'de Akbaba'daki
söz konusu serüven kapsamında başlamış bulunmaktaydı. Bilerek söylemiyorum,
çünkü Akbaba’da bu hususta bir veri bulunmamaktaydı, sadece bağlantıları bir araya getirerek sonuç çıkarıyorum. Yani, Kombiniere!
(Keşke Halit bey bir şekilde konuya ışık tutsa, ben teyid ettirmek için
kendisine bir erişim yolu aradım ama bulamadım.)
Knatterton'un Alman diline yerleştirdiği 'Kombiniere:' ifadesi (combine, combined, birleştirmek, birbirleriyle bağlantısını kurmak anlamında) Kıvanç tarafından o müthiş adaptasyon yeteneğiyle 'Çaktım!' olarak aktarılmıştı önce Akbaba'da sonra MÇ'da. Orijinalinde olmadığı kadar argoyla Akbaba'nın o hafif erotik havasına da uyabilecek şekilde bir Öztürk Serengil üslubu kullanılarak ('temem mi, temem' gibi) başlayan epey eğlenceli çeviri, tabi ki MÇ kapsamında hiç de öyle sürmedi. Orijinaliyle karşılaştırabildiğim kadarıyla aslına sadık bir üslûpta devam etti gitti, belki hattâ biraz da çocuk dergisine uyacak şekilde -sansürlendi demeyelim- törpülendi.
Akbaba kurtarsa da, Milliyet Çocuk'ta ayrıkı duruyordu Zehir Hafiye. Çeviri niteleğini hiç düşünmemiştim ama galiba dekolte göğüslü kadınlar, biçimli kalçalar filan, çocuk hedef kitleli bir dergide sunulmak için ilginç bir seçim olarak gelmiştir bana da. Ama o yıllarda televizyonda yayınlanan çizgifilm versiyonunun estirdiği rüzgardan yararlanmak istemiş olmalı MÇ editörleri. Rivayet o ki, resimlere müdahele edip sütün vücutlu çizilmiş kadın karakterleri şişkolaştırmışlar. Orijinaliyle kısaylama şansı bulamadığım için rivayet diyorum. :)
YanıtlaSilNeyse, metnin devamını merakla bekliyorum Stoktan..
MÇ'un konseptine kesinlikle aykırıydı. Hafiften dili törpülemelerine rağmen yine de aykırıydı. Dile ne kadar müdahale var diye bakarken, senin paylaştığın sayılardaki 'Esrarlı Kilit' ve 'Pijamadaki mektup' hikâyelerinin çizimlerini de orijinaliyle kıyasladım, çünkü başka ülkelerde yayınlandığında bazı müdahalelere maruz kaldığına dair bilgim vardı. Ama MÇ (elimdeki 9-10 sayfaya bakarak) herhangi bir müdahalede bulunmamış diyebilirim.
Sil