13 Mayıs 2013 Pazartesi

Soledad - Tito


Soledad #1
Son Mutluluk
(Le dernier bonheur)
Tito
1983

1957 doğumlu Tiburcio de la Llave (Tito), Grafik sanatlar yüksek öğrenimi almış, İspanyol asıllı olup Fransa'da yaşayan bir sanatçı. Bir süre reklâmcılık yaptıktan sonra çizgiromanda ilk tanındığı işi olan  Jaunes adlı mini diziyi Jan Bucquoy'nın senaryosuyla çizmiş, ardından da 1983'de Soledad'a kolları sıvamış Tito.


    1. Le dernier bonheur "Son Mutluluk" (1983)
    2. La cible "Hedef" (1983)
    3. El Forastero "Yabancı" (1985)
    4. La mémoire blessée "Yaralı Bellek" (1987)
    5. L'homme fantôme "Hayâl Adam" (1998)
    6. L'autre sœur "Diğer Kızkardeş" (2002)

Altı kitap süren bu eser, Kastilya'da hayâlî bir köyde yaşanan hikâyeler dizisinden oluşuyor. Belki farklı bir diyar ama bize hiç de uzak gelmeyen gerçekleri, çelişkileri hattâ doğal kara mizahı ve duygularıyla...

Ülkemizde sanırım hiç bilinmeyen sanatçıyı biraz olsun tanıtayım istedim bu sekiz adet küçük hikâye içeren (daha önce ilk üçünü paylaştığım) ilk sayıyı çevirerek...

(Soledad= Terkedilmişlik, kimsesizlik, ıssızlık, yalnızlık.)

8 yorum:

  1. Soledad; ayakları yere basan, korkuları, çekinceleri, mutlulukları, ihtirasları, kaprisleri olan...hüznü de, mutluluğuda bir arada yaşayan...sıcak renklerin hakim olduğu bir kasaba yaşantısından kısa kesitler...

    İlk hikayeyi okuduğumda aslında bir anlam çıkaramamıştım... çizgilerde ki reellik harcinde çokta sarmamıştı açıkçası ama bir bütün olarak okunduğunda "Soledad" ın ne demek olduğunu daha iyi anlıyorsunuz...

    Çizgilere de değinmeden geçmek olmaz...Her bir karesi tablo güzelliğinde, özellikle kapakta ki ellerin duruşu, yılların yorgunluğu yanında bilmişliğin ve tecrübenin getirdiği o yüz ifadesi, her çizerin verebileceği bir yorum olmasa gerek...

    Özür dileyerek; çeviriyi hangi dilden yaptınız bilmiyorum ama çok önemli olmamakla birlikte bazı yerlerde akıcılık kaybı var gibi geldi...Belki de ben yanılıyorum kusura bakmayın...

    Verdiğiniz bu eşsiz tatlar için bir kez daha teşekkürler...

    Sırada ne var?...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hem içerik, hem de çizgi anlamında gerçekçi ama bir o kadar da duygulu hikâyeler dizisi. Bir yayıncı cesaret etse de hepsini bir kitap halinde yayınlasa... Satılırdı da zannederim.

      Söz ettiğiniz akıcılık kaybı nerede hissediliyor merak ettim doğrusu. İşte editörsüz çeviri yapmanın sıkıntısı da bu. Defalarca okuyorsunuz yaptığınız işi ama bu okumalar bir süre sonra körleştirmeye başlıyor ve farketmeyebiliyorsunuz bazı şeyleri. Dün ilk Straponten çevirimi açıp okudum, özellikle ilk on-onbeş sayfada bir çok sorunla karşılaştım. Araya zaman girince daha net görülebiliyor tabi.

      Çeviriyi Fransızca ve İspanyolca baskılardan yaptım. Metinlerdeki farklılıkları gözlemlemek hoş oluyor böylece ve her ne kadar orijinal metin Fransızca olması nedeniyle, ona sadık kalmaya özen göstersem de zaman zaman kendi tercih hakkımı da kullanabiliyorum bu arada.

      Sırada, araya başka şeyler de girecektir ama tamamlanmış, benim için nostaljik bir keyif özelliği taşıyan 'Tif ve Tondu' dizisinden ikinci bir tam kitap var. Son okumasını yaptıktan sonra paylaşmak niyetiyle... :)

      Sil
  2. “Üst üste insan türü,
    Bu ne hayat, götürü!
    Yakınlıktan ötürü
    Kaçıp gitmiş yakınlık...” der bir şiirinde Necip Fazıl. Gönderme yaptığı metropol yaşam tarzıdır.

    Büyük şehir karmaşasından, getirdiği stresten hep dert yanmaz mıyız. İki lafın başında koca apartmanda kimse kimseyi tanımıyor. Karşı komşumuz bomba imal etse haberimiz olmuyor, nerede o eski komşuluklar deyip, herkesin biribirini az-çok tanıdıığı ufak yerleşim yerlerinin hayalini kurmaz mıyız?

    Aha da al sana herkesin en az bir kuşak çocukluklarını bildiği ufak, şirin bir kasaba! :)

    Biribirlerinin yüzlerine gülüp, arkasından dedikodlarını yapıp kuyularını kazmaları neyse de , yaşlı Felipe’nin kalp krizi geçirmesinden sonra söylenenler… Ölümü umurlarında olmadığı gibi “bütün gece, Noel arifemizi de mahvetti!” diyebilecek bir acımasızlık da sergileyebiliyorlar.

    ‘hayâlî bir köyde yaşanan hikâyeler’… Eh, eli mahkum Tito’nun, başına iş mi alsın. Kim kabullenir ki Soledad’ı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyük şehir insanının giderek yalnızlaşması sadece koşullar gereği değil, biraz da bilinçli bir tercih midir acaba diye bir düşünmek lâzım galiba.

      Okulsuzlaştırılan köye bir alternatif getirmek isteyen öğretmenin arkasından "gitti de kurtulduk" diyecek kadar da sinik bir topluluktan bahsediyoruz. Üstelik köyün varoluşunu savunan öğretmene karşı...Bu yaman çelişki, hatalı olan öğretmenin tutumu mu acaba diye düşündürüyor insanı. Tam da Süpermarket'e karşı direnen bizim üçkâatçı, fiş vermemek için taklalar atan suratsız mahalle bakkalını 'kahraman' olarak sunmaya çalışmak gibi.

      Sanırım o kafalarımızdaki ufak, şirin eski köy aslında 'hayâlî' olan ve bir yerde nostaljik bir olgu olarak kalacak. Tito da bu nostaljinin ve gerçeğinin edebiyatını farklı boyutlarıyla çok güzel yapmış, her öyküde farklı bir yanıyla.

      Birinci kitap olması itibarıyla bu kısa hikâyelerle giriş, bir nevî tanıtım yapıyor Tito. Sonraki beş sayının her biri ayrı bir tam hikâye. Çok da ilginçler... Hani belki biri basar da... :)

      Sil
  3. Birinin basmasını beklersek daha çok bekleriz gibime geliyor...

    Tito'nun Soledad'ı, farklı olmasının yanında ticari olarak bakıldığında riskli bir yayın grubuna da giriyor...Yani "çok bekleriz" cümlesi hafif kalır, "imkansı" desek daha doğru olur...

    Ama bu köyden uzun bir hikaye okumakta isterim(-z) açıkçası...Hiç olmazsa bir tane...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de o kanıdayım aslında, pek bir beklentim yok ama riskli kitapları deneyenler de var. Meselâ Versus Kitap, 'Uçma Sanatı' ve Tardi'den 'Tolbiak Köprüsünde Hava Puslu' gibi ciddî eserleri yayınlama cesaretini gösterdi. Bu tarz sol tandanslı bir yayınevinin ele alabileceğini düşünüyorum. Ama bu işlerin ticarî boyutu farklı tabi. Bizim düşündüklerimizle olmuyor. :)

      Zaten internet üzerinde bizlerin amatör çabalarımızla ürettiğimiz işlerin ciddî bir karşılığı yok. Onun için bir ölçek de oluşturamıyoruz. Bu Soledad #1'in şu ana kadar indirme sayısı 10... yâni umutsuz vak'a. Bu nedenle ikinci bir sayıyı çevirmeyi maalesef düşünemiyorum. Neyse ki memleketin asıl okur kitlesi pek internetle haşır neşir değil. Onlar gidip kitap alıyorlar. O sayede bir takım kaliteli işleri elimize alıp okuyabiliyoruz.

      Benim de amacım zaten, paylaşma zevkinin yanı sıra, bir nebze olsun çizgiroman kültürüne katkı sağlayıp, perspektifin genişlemesine yardımcı olabilmek. Ama görüyorsunuz, net ortamında bunlarla ilgilenen, bir avuç sanatseveriz... Hepsi o kadar.

      Sil
  4. Ticari açıdan riskli yayınlar sırasının başına ‘Cenaze Evi Şenlik Evi’ ni (BilgeSu Yayıncılık, 2009) yazardım ben olsam, sonra da belki ‘Uçma Sanatı’. :)

    Satış rakamlarını bilmiyorum ama Tardi’nin bu sıralamaya girmesi kendi adıma üzücü olurdu. Gerard Depardieu burunlu tiplemeleriyle, kendine has çizgi stiliyle çok keyiflidir Tardi okumak.

    NTV’den çıkan ‘Siperlerdeydik’ ve okul resim defteri boyutlarıyla dikkati çeken Versus’un çıkardığı ‘Paris Komünü 1 ve 2 soluksuz okunacak eserler. Çeviride adı geçen Sertaç Canbolat’ın sokak jargonuna özel bir ilgisi olmalı diye düşündüm okurken. Paris’te konuşulan dönem argosunu öyle başarılı çevirmiş ve Türkçe karşılıklara oturtmuş ki bravo doğrusu.

    “…bir avuç sanatseveriz... Hepsi o kadar” …
    Hiç yoktan iyidir, Stoktan. Yeterki daha da azalmayalım ve nitelikli basılı yayın beklentimiz gibi çoğalmayı umalım…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru, Jacques Tardi bizde ne kadar tuttu ben de bilmiyorum ama, tanınmış bir isim, pek de risk içermiyor eserleri. BilgeSu'nun hakkını teslim edelim, 'Montparnasse'lı Kiki' de fena değil bu anlamda. :)

      Yani aslında az sayıda da olsa riskli işler basan yayınevlerimiz var. Bu nedenle fazla umutsuz olmamak lâzım.

      Bu arada Tardi'nin, 'Nestor Burma' serisi sürüyor görünmekte (gerçi 5. kitaptan sonra değişik sanatçılarla devam ediyor ama, aynı çizgi uslûbuyla), bu sene 9. kitap çıkmış. Tolbiac köprüsü'yle başlandı, belki devamı gelir.

      ...Ve sonunda, iyimser yaklaşımınıza katılmaktan başka çare yok zaten. :) Umuyoruz ki ilgi ve ilgiyle birlikte Türkçemizde nitelikli çizgiromanlar daha da artar diyelim... Yerleşik bir kültürel arkaplan olmayınca, üretilen işler de münferit olmaktan öte gidemiyor. Umutsuzluk veren o aslında.

      * Bir küçük not; demin bakarken karşılaştım, bu kıtlıkta nasıl gözümden kaçmış anlamadım, herhalde kimse bahsetmediğinden, BilgeSu Breccialar'ın 'Che'sini 2009'da basmış. Hem sevindim, hem utandım doğrusu. Yarın ilk iş...

      Sil