5 Mayıs 2019 Pazar

Swarte 2002

"it was a dark and silly night" / 2002

6 yorum:

  1. Yeşilçam sinemasının en sıra dışı isimli filmidir 'Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu", bu başlık da çok hoşmuş doğrusu. O değil de Stoktan, yahu çeviriyi anladım da başlıktaki yazı karakterini bile orijinaline uygun halletmişsin. Hyped'e benziyor ama tam karşılığını bulamadım, bravo doğrusu. :)

    Hollandalı Swarte, Ligne claire'in isim babasına yakışır şekilde tarzın bütün inceliklerini yansıtmış. Marcinelle öğretisi ile ayrıştıkları inceliklerden biri de konuşma balonu yerine konuşma kutucukları tercihi. Ama gel gör ki, bu aynı zamanda Hergé'den yaklaşık on altı yıl öncesinde McManus'un da tercihiydi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hyped değil tabi ama bu tarz yazılar esinini hep Art Deco'dan alıyor, biraz abartılı da olsa. Bu başlık ise tamamen Swarte'nin tasarımı. Atomstilcilerde bu hastalık var, neredeyse her başlığa yeni karater tasarlıyorlar gibi bir şey. Floc'h/Fromental hikâyelerine devam ediyorum, işin yoksa başlıkları Türkçeye uydur da yaz. Hepsi ayrı telden çalıyor. Ben de inatla uğraşıyorum derken, takıntı bana da sirayet etti, baya bir çabalar oldum bunlar için.

      'it was a dark and silly night' ise biraz da benim işgüzarlığım. Aslında Swarte başlığı zaten İngilizce atmış, yani değiştirmeye hiç gerek yok. Emeklilik böyle bir şey işte. -Bu arada, hikâyenin orijinal adını yazmadığımı şimdi farkediyorum.

      Konuşma kutularında ise, önce de dediğim gibi, Swarte netçizginin temelini Amerikan klasiklerinde aramaya yöneldikten sonra, kendi tarzını önemli ölçüde onlar üzerine bina etmiş idi. McManus'un Art Nouveau'su da bundan ayrı değil tabi. Bu çizgilere de bu kutular yakışmış zaten.

      Sil
  2. Okurken yeni farkettim, öteden beri çok göz önünde olmasından kaynaklı algıda seçicilik oluşuyor herhalde, kendi adıma farkında olmadan hep aynı hataya düşmüşüm. Doğru karşılığı 'Stüdyo Hergé' olması gerekirken ne zaman Ligne clair sohbeti açılsa araya Hergé bi' şekilde tek başına kaynak yapmış. :)

    Bu aralar Hergé'in tedavülden kaldırılan çizimlerine merak sardım, gördüğüm öyle aman aman tarzla ilgili bir derdi yokmuş. Çizimlerinin revizyonu için ilk E.P.Jacobs'tan yardım istediğinde yol haritası şekillenmiş, ham madde önce yarı mamul, sonra da fabrikada (stüdyo) mamul hale getirilmiş. :)

    Aşağıya Kongo'da macerasından bir panel örnekledim. Hergé'in sudaki dalgalanma yorumu hiç de net çizgi hassasiyeti taşımıyor. Ne olmuşsa 'fabrika' sonrası olmuş; panelin geçirdiği evrim şaşırtıcı. Bu arada itiraf etmeliyim kayıktaki Tintin'in, Bécassine gibi ağız olmadan çizimi de benim ağzımı açık bırakmıştı doğrusu. Daha önceki, Bécassine'e ağız ve dik saç kümesi eklemişti lafımı geri alıyorum, ilave yalnızca dik saç ile sınırlıymış meğer. :)


    https://i.hizliresim.com/r5A65a.png

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1930 itibarı ile Hergé'in çizginin netine-bulanığına baktığını ben de sanmıyorum. Tabi ikincisi revize de değil, Casterman'ın basmak için koyduğu ön şart sebebiyle tamamen yeniden çizilmiş haliydi. Karşılaştırmalı incelemek pek keyiflidir ikisini. Hikâye aynı kalmak üzere bambaşka yorumlanmış çizimlerde renklendirmeci E.P. Jacops'dur. Süreç içinde Mutfakta yani stüdyoda onun da çorbaya epey tuz serpmiş olduğunu sanıyorum. Bu ikinci versiyonunda artık tamamen oturmuş, senin deyiminle 'fabrikasyon' hâle gelmiş tarz açıkça gözlemlenebiliyor.

      Tabi bununla da bitmez, bu hâliyle bile rahatsız edici bir çok unsur barındıran eser, İskandinavların ırkçılık vb sebeplerle Tenten'e uyguladıkları sınırlamayı kaldırmaları için 'gergedanlı' bir tam sayfayı da değiştirmek zorunda kaldıkları üstüne bir otuz sene daha koyan 1975 versiyonu ile benim bildiğim kadarıyla son halini almıştı. Yani bizdeki bu tarihten önceki baskılarda Tenten'in gergedana delik açıp dinamitle paramparça ettiği o b.ktan versiyonu bulabiliriz.

      Aslına bakarsan, Kongo macerası bugünün çocuklarına izah etmekte zorlanacağımız bir sürü durumla dolu ve bu yüzden benim de fazla hoşlanmadığım bir albüm.

      Ayrıca Bécassine ile şüphe götürmez akrabalık bağı dediğin gibi bu çizimlerde çizgiler kadar gayet 'net'.

      Sil
  3. Dediğin gibi çizimler üzerinde yapılan elbette 'revizyon' değil, sil baştan yeni bir üretimdi, ben biraz yumuşatayım dedim. Erken dönem çizimler bildiğimiz anlamda çöpe atılmadı ama öte yandan kullanıma da değer bulunmadı. 'Tedavül' deyip zevahiri kurtardım. :)

    Hergé çizimi Firavun'un Purosu macerasında 759 panel var. Fabrika üretimi 729 panelin orijinal çizimlerle hiç alakası yok. Benzeşenlerin sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Rusya kitabı hariç diğer serilerde de durum bu merkezde.

    Tenten nasıl oldu da dünya kültürünün bir parçası oldu sorusunun cevabında kullanılan Hergé'in mizahı kulanmadaki kıvrak ustalığı, eşsiz hayal gücü, senaryonun sağlamlığı vb. görüşlere elbette katılırım ama ana etkenin Hergé'in çizgilerdeki mahareti, çizgilerdeki müthiş detaycılığı, çok güçlü temiz çizgileri vb. güzellemelerle her şeyin 'patron' hanesine yazılmasını kabullenmek içimden gelmiyor doğrusu.

    Stüdyoda istihdam edilen çizerler, asistanlar, tasarımcılar, renklendiriciler, sekreterler, arşiv ve dökümantasyon görevlileri gibi elliye yakın emekçi var. Ama hayat da böyle bi' şey, son tahlilde parayı veren düdüğü çalıyor. :)

    "Swarte netçizginin temelini Amerikan klasiklerinde aramaya yöneldikten sonra.." sı için de örneklerle bir şeyler söylemek isterim ama o da bir başka Ligne clair paylaşımına kalsın, seni de daha fazla sıkboğaz etmeyeyim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Journal de Tintin deyince Tenten hikâyelerinin hepsinin o dergiden kaynaklandığı zannedilebilir ama kronolojik olarak bakıldığında çoğunun Tenten dergiden önce Le Petit Vingtième ve malûm günlük gazete Le Soir'da ilk basımlarının yapıldığını bilinmeyebilir. Bu S&B basımların hepsi daha sonra ya tamamen ya da kısmen yeniden çizilip (tabi netçizgi olarak) renklendirilip Casterman tarafından albüm olarak bildiğimiz son haliyle basıldı. Bunların da bazıları daha sonra Tenten dergide yayınlandı. Meselâ şimdi aklıma gelen, ilk hikâyelerden 'Ottokar'ın âsâsı' ta 1980 yılında dergide yer almıştı. Yâni karmakarışık işler...

      Bu uzun süreçte dediğin gibi bütün başarıyı Hergé'e mâl etmek elbette doğru olmaz. Stüdyo bünyesinde çalışmış bir çok sanatçı -özellikle Hollandalı- daha sonra herbiri ayrı netçizgi üstadı olarak kendi gündemlerini oluşturmuşlardı. Ama tabi her zaman olduğu gibi bir olayın hakimi olarak 'karar mercii'nde olan kişi tüm sürece kendi damgasını vuruyor. Bunu kendi mesleğinde yaşamış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Maalesef bu böyle.

      Tamam, Swarte'ye de daha sonra yine bakarız. :)

      Sil